26 Eylül 2015 Cumartesi

Ölene Dek Mutlu Olalım

Ağzımda milyonlarca vişneli şeker, daha iyi hissetmeye çalışıyorum. İçimde milyonlarca umut ışığı, daha çok parıldasın güneş diye bekliyorum. Ve gerçek şu ki ne güzelim şekerlerim ne de umut kırıntılarım milyonlarca değil. Amasra'dan döneli birkaç saat oldu. Ne garip daha sabah denizi seyrediyordum başka bir şehirde, başka insanların hikayelerini merak ederek. Şimdi kendi hikayemde kayboldum. Gelin her şeyi anlatayım size...
 Sabah mutluluk hissedememe rağmen kaldığımız otelin önündeki sandalyede oturup geri dönmek istemiyorum diyordum kendi kendime. Birkaç metre ilerideki denizle de konuşmadım, sadece iç sesim hikayemin yalnız koridorlarında çarpa çarpa gözbebeklerime yükseliyordu.Gözbebeklerimde kuşlar da var benim; lekesiz, beneksiz, kara kuşlar... Onları da bilmez kimse iç sesimin neler dediğini bilmediği gibi. Gitmek istemiyordum çünkü orası farklıydı. İnsanlar mutlu gözüküyordu yüzüme. Güneş çok parlıyordu hem, ne güzel, sandalyeye oturalı beş dakika bile olmadan kollarım alev almıştı. Burada karmaşa yoktu, yalnızlık yerini samimiyete bırakıyordu. Burada ekmek parası kazanmaya çalışan insanların şiveli konuşmaları, çocukların kırmızı, gülen yüzleri vardı. Amasralı insanlar çok lüks arabalara binmiyordu, çoğu bina bakımsızdı ama bizi kimse fark etmeden avcuna alan mutsuzluk gözükmüyordu ortalarda. Alınlarının teri, yüzlerinin tebessümü, Güneşin sevgisi, denizin güzelliği, ağaçların ve yeşilin bolluğuyla, dostluklarla yaşıyordu insanlar. Sırtlarında kamburu olanlar vardı belki ama yüreklerinde kamburu olanlar çok daha azdı birazdan döneceğim kocaman şehirdekine göre. Ve o yüreğinde kambur taşıyanlardan biri de bendim belki şimdi oturmuş mutluluğu hissedemediğime göre. Dedim ya mutsuzluk pek dolanmıyordu ortalıklarda, mutsuz değildim ben de; mutlu da değildim, kaybolmuştum. Amasra'ya varmadan kaybolmuştum. O yüzden iki günlük bu küçük gezi boyunca içimdeki yaşama sevgisini beslemek yerine gözlerimle, insanların hayatlarını merak ettim. Öyküler uydurdum onlar için; yüzlerine baktım, mutlular mıydı acaba? Kuşlar uçurdum sonra göz bebeklerimden, azaldım; kimse anlamadı ki. Onlar kuşlarımı göremiyorlar, kara kuşlar; lekesiz, beneksiz, minicik. Ne zaman geri dönecekler bana bilmiyorum. Yüreğimdeki tepe hep vardı belki sadece bazen unutuyordum. Ne zaman unutacağım tekrar ya da ne zaman düzleşecek umut tarlam bilmiyorum. Eline tapanı, tırpanı alıp hasat yapması, topraktan otları yolup çer çöpü ayıklaması gereken kişi benim ama bunu neden bir türlü beceremiyorum onu da bilmiyorum. Size de oluyor mu sahi böyle? Kuşlarımı özlüyorum bir bilseniz. Hala güldükçe ağzımın kenarından tüyleri dökülüyor içimde kalmış olan. İki-üç gündür keyifsizim işte böyle, kaybolmuş... Hikayemi mi sevmedim, doğru sayfayı mı okumuyorum bilmiyorum. Kuşlar ne zaman geri döner? Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum...
Gece  çay içerken sahilde, denize düşen ışıklar oynadı hep. Yılan oldular, gökkuşağı oldular durmadılar hiç Güneş doğana dek. Parktaki çocuklara, gelip geçen insanlara bakarken ben gençler gitarı, klarneti, darbukayı hiç bırakmadılar. Neşe oldular, umut oldular, hüzün oldular ve belki hepsi aynı kıza aşık oldular; çalmayı bırakmadılar hiç. Zabıta gelene dek... Pazardaki tombul teyzeler minik kavanozlarındaki rengarenk reçellerini övdüler, peynirlerini tattırdılar. Tarhana, yoğurt, fındık oldu onların elleri kestane kebap demeyi hiç bırakmadılar müşteri gelmeyene dek. Ve belki benim saçlarım, ağzım, beynim, tırnaklarım en çok da yüreğim ışığa, müziğe, emeğe karışır da damla damla yarın sabahla birlikte, hiç bırakmam mutlu olmayı, mutlu etmeyi ölene dek. İşte bunu biliyorum o zaman kuşlarım çok sevinirdi...
Bir yeri tanımak istiyorsanız gidin Amasra'ya. Kaldrımınlarında yürüyün, pazarlarını gezin, olmazsa olmaz üzerinde 'Amasra Hatırası' yazan sırt kaşıma aletinden alın, denizle oynaşın, balıkları mideye indirip salatanın suyuna ekmek banın... Belki siz de kalnin yanındaki büyük tepeyi kağlumbağaya benzetirsiniz benim gibi. Sonra yeşilli bir kolye alırısınız güzel mi güzel kim bilir? Belki siz de kaybolmuşsunuzdur hem, orada kendizle barışırsınız, hasat zamanınızdır belki kim bilir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder